AMED

“KÜRTLERİN YOK SAYILMASI 1925’TEN FARKLI OLDUĞU SÖYLENEMEZ”

Şeyh Said Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Sekreteri Ahmet Kaya, Şeyh Said isyanının yıldönümünde yaptığı açıklamada, “Kürtlerin haklarının yok sayılması bakımından günümüzün 1925’ten farklı olduğu söylenemez. Bir milletin varlığını inkar etmek kabul edilemez” dedi.

“KÜRTLERİN YOK SAYILMASI 1925’TEN FARKLI OLDUĞU SÖYLENEMEZ”

Şeyh Said’in 13 Şubat 1925’te başlattığı isyanın yıldönümüne ilişkin Şeyh Said Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından basın toplantısı düzenledi.

 

İsyanın günümüze kadar iz bırakan önemli olaylardan biri olduğunu ifade eden Kaya, “Şêx Seîd serhildanı, günümüz Kürt ulusal mücadelesinin temel parçalarından birini oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.

 

Basın açıklamasını okuyan Kaya şunları söyledi,

“Bugün 13 Şubat Şeyh Said Efendi ve dava arkadaşlarının başlattığı Serhildan’ın 99. yıl dönümü.

13 Şubat 1925 tarihinde başlayan ve günümüze kadar derin izler bırakan, yakın tarihimizin en önemli olaylarından biridir. Şeyh Said Efendi ve dava arkadaşlarının bir ulusun haklı taleplerini dile getirdiği ve eylemsel olarak talepte bulunduğu Serhildan’ın yıldönümündeyiz.

99 yıl önce bugün, Piran’da bir provokasyon ile başlayan ve bu provokasyona tepki ile karşı koyan Şeyh Said Efendi ve dava arkadaşlarının mücadele azimlerini ortaya koyan Şeyh Said Efendi Serhildan’ı, günümüz Kürt Ulusal Mücadelesinin temel payandalarından birini oluşturmaktadır.

 

13 ŞUBAT 1925’TE PİRAN’DA NE OLDU?

Birinci Dünya Savaşı ve ardından oluşturulan toprak paylaşım işgali ile Kürt Ülkesi; Türk, Arap ve Fars devletleri tarafından İngiliz emperyalizminin desteği ile işkal edilip paylaşıldı. Kürtler, toprakları ve ulusal bütünlüğünden kopartılarak dört parçaya bölündü. Kürtlerin siyasal, kültürel, tarihi ve sosyolojisi yok sayılarak inkar ve imha yoluna gidildi. Daha önceden Kürtlere özerklik sözleri veren M.Kemal ve yönetimi tarafından bu hakların verilmesi bir yana, birer Kürt eğitim kurumları olan medreselerde kapatılarak Kürtler asimilasyon sürecine tabi tutuldular. Azadi Hareketi çatısı altında örgütlenen Kürtler, haklarını talep etmek amacıyla çalışmalar başlatmışlardır. Azadi liderlerinden Cibranlı Halit Bey ve eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey tutuklanmış ve Şeyh Said’in de ifadesine başvurulmuştur. Bunun üzerine arayışa geçen Şeyh Said Efendi Hınıs’tan Piran’a doğru yola çıkar. Yolculuğu sırasında birçok yeri ziyaret eder toplantılar düzenler. Bu toplantılarda Kürt aşiret liderleri ve ileri gelenleri ile öneriler geliştirir ve birlikte mücadele kararı alırlar.

Bu ziyaretleri sırasında Piran’daki kardeşi Şeyh Abdulrahim’in de evine misafir olur. Misafirliği sırasında bir ihbar üzerine askerler toplantının olduğu Şeyh Abdulrahim’in evine baskın düzenler. Baskın sırasında askerlerin komutanlığını yapan Hasan Hüsnü toplantıda yer alan Kürt Şervanlarından Varto’lu Nebi ve arkadaşlarının teslim edilmesini ister. Bunun üzerine Şeyh Said Efendi komutana:

 

ŞEYH ABDURRAHİMİN AKTARIMI

 “Beni dinle Hasan Hüsnü efendi, sen bizi tanırsın. Törelerimizi bilirsin. Törelerimize göre evimize gelen misafir teslim edilmez. Şimdiye kadar bunu öğrenmen lazımdı. Bütün ailem kırılsa da misafirlerimi sana teslim edemem. Eğer burada misafirlerimi tutuklamaya kalkarsan ne sen ne de tek bir jandarman sağ döner!”

 

Şeyh Said Efendi bu sözleri üzerine, askerler silah kullanarak evin etrafında toplanan Piran halkına ve Şeyh Said’i görmeye gelen misafirlere hakaretlerle silahlı müdahalede bulunurlar. Silahlar patlar, bu provokasyon ayaklanma olarak lanse edilip ve Şeyh Said Efendi ve arkadaşlarının haklı talepleri isyana endekslenerek geniş çaplı askeri müdahaleye zemin yapılır.

13 Şubat 1925 tarihinde Piran’da meydana gelen bu olay, Kürdistan’ın birçok kentinde protestolara şiddetli itirazlara neden olur.

Şeyh Said Efendi itiraz ve kalkışmasının ve bugüne kadar yürütülen mücadelenin temelini Kürtlerin kimlik, dil ve insani diğer sosyal siyasal haklarını içermektedir.

Kürtlerde, diğer milletler gibi temel insani haklarının talep etmektedirler. Bu talepler, insani ve demokrasinin gerekliliği olan taleplerdir.

Kürtlerin haklarının yok sayılması bakımından günümüzün 1925’ten farklı olduğu söylenemez.

Bir milletin dilini yasaklamak varlığını inkar etmek, bu amaçla baskı, tutuklama, sürgün ve katliam gibi bir çok ağır uygulamalara maruz kalmak dini, vicdani, ahlaki ve hukuki olarak etik değildir. Hiçbir şekilde kabul edilemez.”

Paylaş :

Size daha iyi hizmet sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. Çerezlerle ilgili detaylı bilgi için Çerez Politikamızı ziyaret edebilirsiniz.